31 Temmuz 2007 Salı

Dün Gece Rüyamda

Ofiste anlatılanlara göre dün gece herkesin ilginç rüyalar görme gecesiydi. Dün gece rüyamda 1978 yılında Berlin'deydik (doğu ya da batı belirsiz). Vosvos'a yüklenmiş bir bombanın şehir merkezinde patlatılmasına engel olmaya çalışıyorduk. Ancak şehir merkezi City of Heroes'daki Atlas Park'tı. En son elimde bomba ile koşup çalıların arasına saklandığımı hatırlıyorum. Bir de mülteci dolu bir otobüs vardı ama o kısmını pek hatırlayamayacağım. Sabah ofise geldiğimde 1978 yılında Berlin'de bir bombalama olmuş mu diye baktım ve oradan Berlin Duvarı'nın tarihine ve soğuk savaş dönemine uzandım. Wiki TR'da gerçekten acayip iyi bilgi var soğuk savaş dönemi ile ilgili. Sabah sabah okuyun.

Bu rüyaya neler sebep olmuş olabilir; Bayram tatilleri için yurtdışına çıkma gazına gelmiş olmam, City of Heroes'u özlemem, bir kısım insanı patlatmak istemem?

30 Temmuz 2007 Pazartesi

Joker

Batman Begins o kadar güzel kotarılmış bir filmdi ki, 2008'de gelecek olan The Dark Knight tüm beklentilerimizi aşabilir. Bu arada yeni Joker'in Heath Ledger olduğunu biliyor muydunuz?

Kaynak: Herşeyi bilen ve duyan karakumbil

Parkların Sürekliliği

Continuity of Parks
(Parkların Sürekliliği)
Julio Cortazar
Türkçe / İngilizce

Türkçesini bulamadığım için ben üzerime vazife edindim, Türkçe'ye çevirip koyuyorum buraya. Aslında Tomris Uyar'ın güzel bir çevirisi vardı bu kısa hikayeye ama nette bulmak ne mümkün.

Tüylerimin diken diken olduğu an: Bu andan itibaren her bir dakikanın amacı belliydi.
Bence okurken arka planda çalması gereken şarkı: Kenji Kawai - Nightstalker

Romanı bir kaç gün önce okumaya başlamıştı. Acil bazı iş konferansları yüzünden bir kenara bıraktığı kitaba şimdi malikaneye dönerken trende yeniden sarıldı; hikayeye ve karakterlere yavaşça artan bir ilgi duymak için kendi kendine izin verdi. O öğlen, avukatına malikanesinin müdürü ile ortak malvarlığı konusunda vekalet yazdıktan sonra, parktaki meşe ağaçlarına bakan çalışma odasının huzurlu ortamında kitaba geri döndü. Sırtı kapıya dönük, en sevdiği koltuğuna yayıldı -- en küçük bir rahatsız edilme fikri bile onu çileden çıkartıyordu -- sol eli ile koltuğun yeşil kadifesini okşarken son bölümleri okumaya başladı. Hiç uğraşmadan karakterlerin isimlerini ve kafasında oluşturduğu yüzlerini hatırladı; roman anında tüm ihtişamıyla kafasında beliriverdi. Satır satır gerçek hayattan uzaklaşmanın o garip zevkini tattı ve aynı anda kafasını yeşil kadifeye dayayarak purolarının uzanma mesafesinde olduğunu ve parktaki meşe ağaçlarından gelerek büyük pencerelerden içeri giren öğlen rüzgarını hissetti. Kelime kelime adam ve kadının çıkmazını içine çekti, okuduğu herşeyin gözünün önünde renkli ve hareket eder bir şekilde oluşmasını bekledi; dağdaki kulübedeki son buluşmaya tanıklık etti. Önce kadın geldi; sonra sevgilisi içeri girdi, yüzü bir dal nedeniyle kesilmişti. Kadın öpücüğü ile kanı durdurdu, adam kadının dokunuşuna karşılık vermedi, buraya gizli tutkularının seremonisini kuru yapraklar ve karmaşık orman patikalarının koruması altında yaşamak üzere gelmemişlerdi. Hançerin sıcaklığını göğsünde, atan kalbinin yakınlarında hissetti. Şehvetli ve kesik kesik bir diyalog sayfalar boyunca sanki sonsuzluktan beridir belirlenmiş bir patikadaki yılan gibi aktı. Sevgilisinin vücuduna sanki onu orada tutmak, vazgeçirmek isteyen dokunuşu bile yokedilmesi gereken diğer kişinin çarpık bir skeçini çiziyor gibiydi. Hiçbirşey unutulmamıştı: tanıklar, görünmez kazalar, olası hatalar. Bu andan itibaren her bir dakikanın amacı belliydi. Detaylar üzerinde soğuk kanlılıkla, çift dikiş inceleme bile sadece yanaklara hafif dokunuşlarla kısa kesilebildi. Hava kararıyordu.

Şimdi birbirlerine bakmıyorlardı, önlerinde onları bekleyen bir iş vardı, kulübenin kapısında ayrıldılar. Kadın patikayı kuzeye doğru izleyecekti. Ters yöndeki patikada adam bir an için onun koştuğunu görmek için geriye baktı, kadının saçları açılmış ve uçuşuyordu. Geri dönerek koştu, ağaçların ve çalıların arasına çömeldi, ta ki sarı sisin içinde eve giden ağaçlı yolu bulana kadar. Köpeklerin havlamaması gerekiyordu ve havlamadılar da. Malikanenin müdürü bu saatte orada olmayacaktı ve orada değildi. Üç basamaklık verandadan tırmandı ve içeri girdi. Kadının sözleri kalp atışı ile birlikte kulağında yankılandı: önce mavi bir oda, sonra koridor, sonra halı kaplı bir merdiven. En yukarıda, iki kapı. İlk odada kimse yok, ikinci odada kimse yok. Salonun kapısı, ve sonra elinde hançer ile büyük kapılardan geçerek girişe arkası dönük yeşil kadife koltukta oturan ve roman okuyan adamın kafası.


Bilgi'deyken bu hikaye üzerine bir senaryoya kısa animasyon projesi yapmıştık ancak bitmemişti. Buradan fragmanını izleyebilirsiniz.

Kozmetik Satın Alan Erkekler ve Bayan Satış Görevlisi Terörü

Haftasonu kozmetik ağırlıklı bir eczaneye girdim. Hayatta istediğim tek şey bir kutu 30-40 faktörlü güneş kremiydi. Bunu söylediğimde satış görevlisi kadın "bu ne cüret" ifadesi ve histerik bir ses tonu ile çığırdı;
- Ama siz beyaz tenlisiniz, 40 size yetmez!
- Ee tamam paniğe gerek yok, kaç almam gerekliyse onu alayım.
- Size en aşağı 50 lazım!
- Peki sizin için bu kadar önemliyse, o zaman bir kutu 50 alayım.
- Büyük kutu almalısınız, onun yanında bir büyük kutu da 20 hediyeli.
- Demin 50'den aşağı kurtarmaz dediniz, 20'yi ne yapacağım ki ben.
- Güneşin az olduğu saatlerde, mesela öğleden sonra 20'yi sürersiniz.
- E peki, yemiş gibi yapayım, verin o halde. Zaten 3 hafta güneyde kalacağım bir şekilde kullanılır, boşa gitmez.
- Ne 3 hafta mı!
- Evet (sakıncası mı var)?
- 3 haftaysa size bu kutu yetmez! Bir kutu daha almalısınız.
- Bitince oralardan alırım.
- Ama olmaz! Orada fiyatlar çok yüksektir.
- Neyse bitince düşünürüm bunu, zaruret bölgesine gitmiyorum sonuçta.
- Ama orada yüksek fiyatlara düşük kalite ürün almak zorunda kalırsınız.
- Eh peki (yeter ki susun), bir küçük kutu 50'lik daha alayım o halde.
- Ama küçük kutu almayın!
- ... (Hay!)
- Büyük kutu ile fiyat farkı çok az, üstelik büyük kutunun yanında 20'lik hediyeli.
- Evet biliyorum elime aldım onlardan bir tane.
- Çok avantajlı!
- Hanımefendi, peki verin 2 kutu büyük 50'lik yanında da 2 büyük kutu 20'lik hediyemi verin de gideyim lütfen.
- After-sun kreminiz de vardır değil mi?
- Eh be! ( Gö*ünüzden krem uydurmayın!)
- Çok önemli after-sun kremleri.
- Verin, ondan da verin.
- Üstelik after-sun kremlerimiz plaj çantası hediyeli.
- Sizce ben bu çiçekli plaj çantasını kullanır mıyım?
- Makyaj çantası hediyeli olanı var?
- O daha mantıklı gerçekten. Evet verin, makyaj çantası istiyorum.
- Çantanın içinde nemlendirici krem örneği ve oje sökücü hediyemiz var üstelik.
- O kadar sevindim ki, içim içime sığmıyor. Özellikle de oje sökücü için.
- ...
- Artık gidebilir miyim?
- Ben fişinizi keseyim.
- Kesin.

Günün Kelimesi

çerçöpçatan
(isim) Genelde size bulduğu kişiler beş para etmeyen arkadaşınız. (Örn:
- Olm yeni biri var süper, istersen tanıştırayım.
- Yok abicim, senin çerçöpçatanlığından gına geldi artık, tanıştırma eksik kalsın!)

29 Temmuz 2007 Pazar

Haftasonu Rezaleti

Şu saat itibarıyla dört gözle beklediğim ve haftasonu üç beş kez giderim dediğim Simpsons The Movie'ye gidebilmiş değilim. Tüm arkadaşlarımı buradan kınıyorum; biri tatilde, biri tembel, biri otele kapanmış, biri çalışıyor, biri kararsız, biri başka filme gitmek istiyor, biri erkenden sarhoş olmuş, biri bunalımda, biri sevgilisiyle... Demek ki neymiş, arkadaş çevremin suyu yavaş yavaş ısınmaya başlamış, yeni arkadaşlar edinmenin vakti gelmiş!

Bir diğer yandan bu haftasonu tatil alışverişimi tamamladım, arkadaşlarla geyik yaptım, alkol aldım, sushi yedim, çin yemeği yedim, az da olsa barda eğlendim ve pazar gününü evde dinlenerek, tembellik ederek, oyun oynayarak ve DVD izlerek geçirdim. Bu bağlamda bakarsak da belki de o kadar başarısız değildi.

27 Temmuz 2007 Cuma

Zaman Katli

Oyun: Nodes
Oyun: Jelly Blocks
Oyun: Jigsaw Sudoku
Oyunumsu: Paper Toilet (bitirmeden bırakmak imkansız)

İndir ve Dinle:
Lunar - Hybrid Awaken

Uygulama: Artpad

İzle: Hans Rosling'in TED konferansı
İzle: Rives'in TED konferansı

Oku: Country Study Turkey

İstek Şarkı

Eğer Tindersticks'i tanımıyorsanız işte size seçmece bir "playlist". İntihara meyilliyken özellikle dinlememeniz tavsiye edilir.

1) Can We Start Again? (Simple Pleasures'dan)
2) Dick's Slow Song (Curtains'den)
3) Waiting for the Moon (Waiting for the Moon'dan)
4) Another Night In... (Curtains'den)
5) ...Rented Rooms (Curtains'den)
6) I've Been Loving You Too Long (Hangi albümden?)
7) Until the Morning Comes (Waiting for the Moon'dan)
8) My Oblivion (Waiting for the Moon'dan)
9) Let's Pretend (Curtains'den)
10) Running Wild (Waiting for the Moon'dan)
11) Sometimes It Hurts (Waiting for the Moon'dan)

Cosplay

Tam 100 bölümlük Naruto maratonuna başlamıştım ki nette şu fotoğrafı bulup bir kez daha saygı duydum Japon veletlerine.

Haftasonu Planları ve Gerçekleşme Olasılıkları

* Simpsons the Movie'ye git. (NEREDEYSE KESİN)
* Simpsons the Movie'ye ikinci kere git. (YÜKSEK)
* Simpsons the Movie'ye üçüncü kere git. (OLASI)
* Simpsons the Movie'ye dördüncü kere git ve hayatın boyunca Simpsons izlemeye tövbe et. (DÜŞÜK)
* Planet Terror'e de git, ama önce Death Proof'u izle. (YÜKSEK)
* Cumartesi günü ekiple Kıyıköy'e git, yüz ve yan. (OLASI)
* Cumartesi günü Dot'a git ve eski dostları gör. (YÜKSEK)
* Son yazdığın iki maddenin çeliştiğini farket. (DÜŞÜK)
* Tatil alışverişini bitir. (ZORUNLU OLARAK)
* Tembellik et, tatil alışverişini bitirme, sonra da haftaiçi panik ol. (NEREDEYSE KESİN)

Cin Ali Boogie

OZZY® gönderiyor:

Aç(Alt+J)
OZZY® tarafından gönderilen E:\cinali.jpg dosyasını başarıyla aldınız.
OZZY®:
hatırlıon mu bunları
Sercan:
hatırlamam mı
OZZY®:
ne sefilmişiz ya
OZZY®:
şimdiki nesil
OZZY®:
bilgisayarda okuyo
OZZY®:
biz saman kağıtta cin ali
Sercan:
break dans mı yapıyor onlar?
Sercan:
elektrik hareketi hatta
OZZY®:
hehehehehe hakkaten ha
Sercan:
bak o kadar da sefil değilmişiz hatta disko nesliymişiz biz

Beyaz Fil Tepeler

Hills Like White Elephants
(Beyaz Fil Tepeler)
Ernest Hemingway
Türkçe / İngilizce
Müthiş bir kısa öykü. Ne zaman sevdiğim bir insanla bir konuda bir nedenden dolayı konuşamıyor olsam aklıma bu hikaye gelir. Bu arada neden bahsettiklerini anladınız mı?

Tüylerimin diken diken olduğu an: "Biliyorum. Ama bunu yaparsam her şey yine iyi olacak değil mi, beyaz filler gibi şeyler söylediğim zaman hoşuna gidecek yine?"
Bence okurken arka planda çalması gereken şarkı: Tindersticks - My Oblivion

Günün Kelimesi

blamestorming (kabahat fırtınası)
(isim) Türkçe'de de zaman zaman kullanılan brainstorming (beyin fırtınası) gibi kullanılabilir. Bir proje patladıktan ya da zamanında yetişmemesinin ardından bir araya gelip "suçlu sensin, hayır o, senin yüzünden, onun yüzünden" şeklinde didişmek. (Örn: Müşteri ile bir kabahat fırtınası yapıp geliyorum.)

Dün Gece Rüyamda (2 Süper Rüya Birden)

Dün gece rüyamda tanımadığım 2 kişiye hayatımı tanıtıyordum. Onlarla birlikte işe gidiyor, arkadaşlarımla buluşuyor, eve dönüyor, normal günlük hayatta yaptığım sıkıcı işleri yapıyor bir yandan da "işte burası benim çalıştığım yer, bu benim arkadaşım, burası evim, vs..." diyerek hayatımda rehberlik ediyordum. Onlar da nedense not alıyorlardı. Tüm bunların yanında bir de hayatım akarken uzakta olan birini bekliyordum ama kimi beklediğimi bilmiyordum. Uyanmama yakın beklediğim kişi bana Internet'ten video gönderdi ve kim olduğunu tanıyamayarak üzüldüm. Uyandığımda evde takılıyordum ki bir süre sonra birden adamın kim olduğunu hatırladım. Oha diyorum insan beynine, taa geçmiş arşivden birini çekip çıkarmış rüyama koymuş.

İkinci süper rüyada Serra parlak kahverengi bir at sahibi olduğunu görüyor dün gece. Herkese atını gösterip anlatıyor falan. Ancak sonra birileri atın kuyruğunu kesiyor. Meğerse kedilerin bıyıkları gibi atların da kuyrukları kesilirse dengeleri bozulurmuş. Atı öldürmek zorunda kalıyorlar. Üzülerek uyanmış yazık kızcağız...

Başar Başkan Türkiye Şampiyon

Başar:
moshi moshi
Başar:
rüyamda bağımsız milletvekili olmuştum
Başar:
bu bir işaret mi yoksa
Başar:
siyasete mi atılmalıyım
Sercan:
but of course
Sercan:
direk desteklerim seni
Sercan:
endirek de desteklerim

26 Temmuz 2007 Perşembe

Zamandan Çalınmış Bir Gün

Son günlerde birden bire kendimi MSN'de 4-5 kişinin konuştuğu pencerelere sürükleniyor buluyorum. Birlikte EverQuest, World of Warcraft, City of Heroes, City of Villains, Eve Online, vs vs oynadığım oyun ekibim AlA'nın üyelerinin derin geyikler döndürdüğü muhabbetlerin içinde. Farkettim ki hem online oyun oynamayı hem de bu ekibi özlemişim. Yeni bir oyun çıksa da oynasak...

Sanırsam 2006'da Polonezköy'de yaptığımız pikniği hatırlamanın tam sırası. Tüm resimler için; Polonezköy 2006 Flickr Albümü

Tatil İçin Alışveriş Listesi

Eksik birşey var mı, siz de bakın. Sol kolon satın almam gerekenler, yanında tahmini fiyatı var. Sağ kolon halihazırda evde olanlar ve unutmamam gerekenler.

Rakamlarla Geçen Hafta

* BİR kaza daha yaptım, ufak bir çizikle atlatıldı.
* Çok şaşırdığım BİR SMS aldım.
* Sıcağa rağmen İKİ akşam tepeleme et yedim.
* Uzun süredir görmediğim İKİ arkadaşımı gördüm.
* İnanılması güç ama elimde SIFIR freelance iş kaldı, yoksa tatile hazır mıyım?
* Uzun süreden beridir ilk kez torrent'e yeniden sardırdım ve o gazla ON ALTI film indirdim.
* Kuti ile ÜÇ akşam buluşmayı denesek de olmadı, beni sürekli satıyor, buradan kınıyorum kendisini.
* Aklımda BEŞ farklı proje fikri oluştu, acaba bunlardan gerçekleşen olacak mı yoksa bunlar da proje mezarlığıma mı gömülecek?
* DÖRT gündür gece yarısına doğru seçim tartışmaları izliyorum, ben bu kadar politik biri miydim?

Daha Sert, Daha İyi, Daha Hızlı, Daha Kuvvetli

Birkaç sene önce anime DVD'lerine bakarken Kazuhisa Takenôchi'nin Interstella 5555: The 5tory of the 5ecret 5tar 5ystem'ını (Amazon / IMDB) görmüştüm. Meğerse bu Daft Punk'ın bir albümüymüş. Tüm DVD Daft Punk'ın şarkılarına klip oluşturan ve tek bir hikayeyi anlatan anime parçalardan oluşuyor. Ben bu albümü çok sevmiştim ama eleştirmenler 2003'te bu albümü yerden yere vurmuşlardı. Bugünlerde yeni yeni ne olduğu anlaşılıyor. Neyse benim esas bugün göstermek istediğim bu albümden Harder, Better, Faster, Stronger şarkısına yapılmış amatör ama müthiş bir klip.

Bakınız şarkının orijinal klibi burada. Bu da yaratıcılığın sınırlarını zorlayan amatör bir klip. Önce bir süre ne seyrettiğinizi anlamıyorsunuz, sonra da "vay be" oluyorsunuz.

Albümden bulabildiğim sırasıyla klipler, ama bence DVD'yi edinin.
* Interstella 5555 Part One
* Interstella 5555 Part Two
* Interstella 5555 Part Three
* Interstella 5555 Part Five
* Interstella 5555 Part Six & Seven
* Interstella 5555 Part Eight
* Interstella 5555 Part Nine
* Interstella 5555 Part Ten
* Interstella 5555 Part Eleven
* Interstella 5555 Part Twelve
* Interstella 5555 Part Thirteen
* Interstella 5555 Part Fourteen, Finale

Günün Kelimesi

sıklon
(isim) Sıkıntı siklonu da denebilir. Kendiniz ve çevrenizdeki herkesin sıcak hava, tatil ihtiyacı ve yaz vakti hormonların delirmesi nedeni ile adeta bir sıkıntı kasırgasına yakalanması. (Örn: Adeta bir sıklonun ortasına düşmüş gibiyim, tatil başlasa da uzaklaşsam.)

25 Temmuz 2007 Çarşamba

Bu İnsanlar Kadar Yaratıcı Olmak İsterdim






Günün Kelimesi

ekoseksüel
(isim) Doğa yürüyüşünden doğa yürüyüşüne koşan, kuşları, hayvanları, bitki örtüsünü ve börtü böceği çok seven, sık sık "hadi haftasonu ormanda çadırda, medeniyetten uzaktan kalalım" diye tutturan, doğa aşığı kişi. (Örn:
- Alper ekoseksüeli nerelerde ya, görünmüyor?
- Yine bi' yerlerde dağlara tırmanıyordur.)
Uyduran: mali

Neil Gaiman'dan Aşk

Sandman'den müthiş bir sekans. Seasons of Mists'te Desire ve Rose karşılaşırlar (bence gerçekte olması gerektiği gibi küfürlü bir çeviri);

Rose: Bana zarar mı vereceksin? Öldürecek misin? Ağzıma mı sıçacaksın?

Desire: Genelde yaptığımdan daha çok değil; hayır; belki biraz. Ama Aşk ile.

Rose: Sen hiç aşık oldun mu?

Desire: Öyle de diyebilirsin.

Rose: Ne kadar boktan değil mi?

Desire: Ne gibi?

Rose: Seni savunmasız bırakıyor. Göğsünü ve kalbini açıyor ve birinin içine girip ağzına sıçmasına izin veriyor. Oysa sen duvarlar inşa etmişsin. Seneler boyunca hiçbirşey seni incitmesin diye zırh yapmışsın kendine, ama sonra salağın teki - ki diğer salaklardan hiçbir farkı yok - boktan hayatına giriyor...ona kendinden bir parça veriyorsun. Aslında onun bunu istediği falan da yok. Bir gün seni öpmek ya da sana gülümsek gibi saçma birşey yapıyor ve ondan sonra hayatın artık senin olmaktan çıkıyor. Aşk rehine alır. İçine girer. İçten içe seni yer ve karanlıkta ağlarken bok gibi bırakır, öyle ki "belki de arkadaş kalmalıyız" gibi basit bir cümle bile kalbine ilerleyen bir cam kırığı haline gelir. Canın acır. Üstelik sadece hayal gücünde değil. Sadece zihninde değil. Ruhunda, vücudunda, içine girip herşeyini parçalayan bir acı. Hiçbirşey bunu yapabilmeye muktedir olmamalı. Özellikle de Aşk.

24 Temmuz 2007 Salı

Attention Muggles!

HP'nin son kitabı Harry Potter and the Deathly Hallows Amazon.com'dan aşağıdaki gibi bir kutuyla geldi. Adamlar nelerle uğraşıyorlar...

Zaman Katli

Oyun : Animal Splicer
Oyun : Fill in the Blank Homer Simpson
Oyunumsu : Screaming Beans

İzle : Gerçek Simpsonlar
İzle : This is Me (kısa film)

Uygulama : Man in the Dark

Oku: Albert Einstein Alıntıları

Utanıyorum


Acilen kedi, köpek, tavşan, eve bişiler edinmek gerekiyor.

Hiçbirşey Olmuyor

Hiçbirşey olmuyor. Sanırsam hayatımın en sıkıcı haftasına girdim. Oysa ki haftasonu çok güzel geçmişti. 2 gündür yarı gönüllü ofis işlerini yapıp, sonra da eve gidip sıcaktan bayılıyorum. Ayrıca içimde çıkacağım tatile dair tüm heyecan da bir anda kayboldu. Bu gidişle İstanbul'da kalıp 3 hafta evden çıkmadan yatacağım. Böyle sıkıcı ve bunalımlı anlarda en güzeli kendini internetten yoğun filozofik tartışmaların içine atıp kendini daha bir böcek gibi hissetmek. Mesela;

* Tanrı var mı?
Aslında bu sorunun yanıtını merak etmemizin en büyük nedeni Tanrı'nın gerçekten var olup olmadığını bilmek değil. Diyelim ki Tanrı'nın var olmadığını öğrendik, bu şekilde birden bire tüm ahlaki değerlerimizi terkedip kendi kendimizi engellediğimiz herşeyi yapmaya başlar mıydık. Ya da diyelim ki var olduğunu öğrendik, şu an yapamadığımız doğru ahlaki seçimleri o zaman yapabilir hale mi gelirdi? Buradaki esas soru "X'i yapacak güçte ve motivasyonda bir varlık var mı"? Yani kötü birşey yaptığımda beni cezalandıracak güçte ve motivasyonda bir varlık var mı? İşin komik tarafı Tanrı'nın varlığını bilmemiz de bu soruyu yanıtlamıyor. Diyelim ki Tanrı'nın var olduğunu biliyorsunuz, bu Tanrı'nın sizi yaptıklarınızdan dolayı cezalandıracak motivasyonda olduğunu ispatlamıyor. Ya da Tanrı'nın var olmadığını bilseniz bile yaptıklarınızı cezalandıracak bir başka varlığın olmadığını nasıl bileceksiniz.

* Hayatın amacı ne?
Bu kadar büyük (ya da geniş) bir soruyu daha basitleştirelim. Sabahları neden yatağımdan kalkmalıyım? Buna 3 cevap bulabiliyorum;

1) Mutluluk: Eğer şu an yaşamınızda mutsuzsanız, birkaç saat, gün, ay ya da sene bekleyip mutlu olabileceğinize dair umut sizi genellikle yataktan kaldıran şey olabilir. Ancak burada şöyle bir sorun var. Mutlu olduğunuzu nasıl anlıyorsunuz? Çünkü o an mutlu olduğunuzu düşünüyorsunuz değil mi? Yani mutlu olduğunuzu düşünmeniz aslında mutluluğun bir göstergesi ya da belki tam kendisi. Dolayısı ile hayatınızı belki de mutlu olmaya çalışmaktansa zaten mutlu olduğunuzu düşünmeye çalışmakla geçirmelisiniz.

Ama mutluluka ilgili esas sorun şu ki; mutluluk genelde bir başarı indikatörüdür. Yani bir amaca ulaştığınızda hissettiğiniz duygu. Ama amacı mutluluk olarak belirlediğimizde bir kısır döngüye giriyoruz. Eğer hayatınızın bir anında olabileceğiniz en mutlu duruma bir rakam verseydiniz buna 3, 5, 25, 3 milyon vs diyebilir miydiniz. 3 milyon ünite mutluluğa ulaştığınızda hala yukarıya çıkabiliyorsunuz ve 4 milyon ünite mutluluk elinizdekinden hala daha çok. Yani eğer elindeki ile yetinmek evrimsel bir imkansızlıksa ne yapacağız?

2) Bilgi: Eğer düşünürseniz hayatınızda, çevrenizde, dünyada, evrende, kafanızın içinde ve başkalarının kafasının içinde neler olup bittiğine dair en ufak bir fikriniz olmadığını anlarsınız. Birşeyleri sürekli araştırmak, bilmek ve öğrenmek ara ara neler olup bittiğine dair birşeyler anladığınız geçici yanılsamasını yaratarak sizi kısa sürelerde mutlu edebilir - ki bu da bizi ilk maddeye gönderiyor.

3) Kendini birşeye adama: Annem kendini bana adamıştı ve mutlu görünüyordu, kendini uzaydan gelen sesleri dinlemeye adayanlar var, inandıkları din için ölenler, tuttukları futbol takımı için vakitlerini verenler, kendini bir aşka adayıp hayatını onun için geçirenler, kendini zevke adayanlar. Kendini birşeye adamak için gerekli motivasyonunun olması mı yoksa olmaması mı zihinsel bir bozukluk sayılabilir? Eğer kendini birşeye adayabiliyorsan birinci adıma, adayamıyorsan da ikinci adıma mı dönüyoruz.

* Hayatımın bir önemi var mı?
Bu soruyu sorarken bile hiçkimsenin hayatının 0 (sıfır) değerde olamayacağını zaten kabul ediyoruz. Keza zaten doğduğunuz anda bazı kaynakları kullanmış oluyorsunuz. Sanırsam asıl soru; hayatım yaşamaya değer mi? Bu soruyu cevaplamak da çok zor. Genetik kodunuzun 8.8 trilyonda bir olduğunu, yaşadığınız yaşamı oluşturan etkenlerin ise sayılamaz derecede çok olduğunu düşünürseniz hayatın ne kadar kaotik olduğunu ve esas sorunun bu olmadığını anlarsınız. Sanırsam asıl asıl soru; yaptıklarımın ne kadar önemi var - ki bu bizi hayatın amacına - ki bu da bizi bir önceki soruya götürüyor.


Sanırsam sıkıntıdan sıyırıyorum. Acilen bir uğraş bulmam gerekli.

Günün Kelimesi

depresyon kavalyesi/damı
(isim) Depresyona birlikte girebileceğiniz yakın bir kız ya da erkek arkadaşınız. Genelde birlikte bol bol tatlı yiyerek, alkol alarak ve birbirinizi dinlemeden karşılıklı dertlerinizi anlatarak depresyon geçirebileceğiniz kişi. (Örn:
- Depresyona giriyorum sanırsam.
- Evet ben de. Depresyon kavalyem olur musun?)

Birinden Hoşlanmış Olabileceğinizi Anlamanın Çeşitli Yolları

* Kendinize olan güveninizin birden yere çakılması, "şunu dedim acaba iyi mi ettim", "şöyle yaptım acaba saçma mı" diye değerlendirmelere girmeniz.
* Size söylediği "Türkçe" cümleleri kafanızda döndürmenize rağmen bir türlü anlamlarını anlayamamanız.
* MSN penceresini karşınıza açıp yarım saat hiçbirşey yazmadan boş boş bakmanız.
* Olur olmadık gülümsemeniz.
* Sersem gibi ortalıkta dolaşmanız ama bu sıcaktan ve uykusuzluktan mı yoksa başka birşeyden mi anlayamamanız.
* Arayıp kendisi ile konuşmak yerine arkadaşlarınızdan "ben şimdi ne yapayım" diye medet ummanız.
* Diğer herkese karşı düşüncesiz bir moda girip insanları kırabilmeniz.
* Elinizin günde 10 kere telefona gitmesi.

23 Temmuz 2007 Pazartesi

Wohoo!


27 Temmuz'a hazır mısınız? Kim bilir filmi kaç arkadaş grubu ile kaç kere seyredeceğim. Bu arada Simpsonlar ve Felsefe isimli kitaba da başlamalıyım. İşte kısa sürede derlediğim birkaç link;
* Sezon 3, 17 ve 18'in rapidshare linkleri
* Sezon 1-10, 12, 17 ve 18 online izlemek için

Hazır para vermeden internet üzerinden dizi izlemeye başlamışken;
* Tüm Family Guy bölümlerini online izleyin
* Tüm South Park bölümlerini online izleyin
* Tüm Avatar the Last Air Bender bölümlerini online izleyin
* Tüm Naruto bölümlerini online izleyin

Yeni Başladım


Durshmied'in kitabı henüz bitmedi ancak arada bunu görünce dayanamadım. Şimdi resminden tam olarak anlamayacaksınız ama bu 800 sayfalık ve hardcover bir kitap. Mevlana Rumi'nin tüm Mesnevi-i Şerif ciltleri bir arada. Yeşil bir kağıt kabı var, içinde de siyah üzerine oymalı bir kabı var. Çevirisi ve edisyonu oldukça düzgün, Timaş'tan çıkmış. Bir de kitabın inanılmaz bir özelliği var ki bu da fiyatının 15 YTL olması! Bence hemen bir tane siz de edinin...

Günler geçerse gam değil. Ey tertemiz dost, sen ebedi ol.

20 Temmuz 2007 Cuma

Aloha

Başar:
yarın akşam trio chocolate'da aloha parti diye bi organizasyona gitçez
Başar:
hawai kıyafetleriyle
Başar:
gelsene sen de
Sercan:
omg
Sercan:
dehşetin vahşeti
Sercan:
hawaiyi ziyarete gelmiş teksaslı olabiliyo muyuz mesela
Başar:
cowboy kıyafetin mi var?
Sercan:
cowboy, indian chief, fireman, construction worker ve police officer
Sercan:
istersen village people olarak gidebiliriz
Başar:
hehehe
Sercan:
hawaide konser vermeye gelmiş
Başar:
lost olarak gidelim
Başar:
gerçi hepimiz hurley oluruz ancak bu gidişle
Sercan:
bittabi

Kaderim Sizin Ellerinizde

Şu an aşağıdaki gibi bişeyim;

Tamam tamam biliyorum bu kadar yakışıklı değilim ama elimdeki yazılımla bu kadar benzetebildik (benzetebildik diyorum keza Tolga'nın da katkısı oldu). Neyse sonuç olarak bıyığı sakalına karışmış herhangi bir peygamber adayı gibiyim (saçı sakalına diyemiyorum). Ancak bu sıcaklarda hiç çekilmiyor bu şekilde, dolayısı ile bu haftasonu sanırsam bir berber yolu göründü bana. Şimdi kaderim sizin ellerinizde, bundan sonraki tipim hangisi olmalı? Bakın aşağıda "Yorumlar" diye bi' link var, oraya yazın. Yeterli ilgi gelmezse de "kapatırız bu bloğu kapatırız!" (Gora'daki Şafak Sezer tonlaması ile okuyun).

 
 
 

İkinci Siyasi Giriş


Yoksa ilahi adalet var mı?

Haftasonu Planları ve Gerçekleşme Olasılıkları

* Cumartesi günü eşrafı topla ve denize git (OLASI)
* Cumartesi günü kuti ile alışverişe çık, tatilden önce gerekli malzemeleri al (OLASI)
* İlk iki maddeyi bir arada yapamayacağını farket (SON ANA KADAR DÜŞÜK)
* Ya sakalını kes (DÜŞÜK) ya da artık peygamber olduğunu ve büyük bir tufan geldiğini iddia et, bir gemi yapmaya başla (YÜKSEK)
* Kişisel iş projelerine başla (OLASI)
* Tatil rezervasyonlarını yap da son dakika apışıp kalma (DÜŞÜK)
* Haftasonunu depresif bir şekilde evde yatarak ve uyuyarak geçir (OLASI)
* DVD raflarını düzenle yoksa üzerine devrilecekler, ayrıca yatak başının üzerine üst üste biriktirdiğin ve yıkılacak gibi görünen hardcover kitapları da başka bir yere taşı (OLASI)
* Madem DVD raflarını düzenliyorsun birilerini gaza getir de film akşamı yap (OLASI)

Firefox

TED Beni Çaycı Olarak Al!

Hani bazen birşey oluyor kendimizi dünyanın merkezi sanıyoruz ya; mesela bir acı çekerken, biri ile kavga ederken, bir iş yetiştirmeye uğraşırken. Ya da bazen küçük bir iş başarıyoruz ve diyoruz ki "vay be, benden bişiler çıkar". İşte aslında insanlar arasında bile ne kadar küçük ve zavallı olduğunuzu anlamak ve sabah sabah kafayı çizmek isterseniz TED Konferanslarını bir dinleyin. Biz mesela dünyanın bi' ucunda saçma şeylerle vaktimizi harcarken dünyanın bir diğer ucunda bir takım adamlar nerelere ulaşmış, neler konuşuyor, nelerle uğraşıyor gerçekten inanılmaz. Mesela en eziklerinden birini linkliyim; Photosynth. Ha bu tabi sadece konuştukları teknolojilere bir örnek, bir de konuştukları yaşam, insanlık ve düşünme stillerinin videolarını izleyin ve ne kadar küçük olduğunuzu anlayın. Biz de burada varsa yoksa yemek ye, aptalca işlerde çalış, aşk meşk peşinde zaman harca, off puff...

19 Temmuz 2007 Perşembe

Etik Çıkmazlar

İşte size birkaç ilginç etik soru;

* Bir geminin kaptanısınız. Geminiz açık denizde batıyor ve o karışıklıkta normalde 20 kişiyi taşıyabilecek bir sandala 30 kişi binerek kaçıyorsunuz. Sandalın bu dolulukta karaya ulaşması mümkün değil ve 10 kişi sandaldan atılmazsa tüm sandaldakiler ölecek. Açık denizde hayatta kalma şansı olmadığı için sandaldan kimse atılmak istemiyor, ancak yanınızdaki tayfaya emredip insanları attırmak sizin elinizde. Yolculardan bir avukat size bir kaptanın benzer bir karar verdiğini ve karaya döndüğünde mahkemeye çıkarak mahkum olduğunu hatırlatıyor (evet gerçekten böyle bir olay olmuş). Ne yapardınız?

* Kanunu korumakla yeminli ve görevlisiniz. Yaşadığınız yerin kanunları çok sert ve acımasız. Bir gün çocuklarına yemek parası çalan fakir bir kadını yakalıyorsunuz. Kadın size çok çaresiz kaldığını ve eğer onu ele verirseniz çocuklarına bakacak kimse olmadığını anlatıyor. Bu arada çaldığı parayı da çoktan çocuklarına yemek almak için harcamış. Ne yapardınız?

* Yetenek gerektiren ve kast sistemine sahip bir iştesiniz. Bulunduğunuz seviyede bir açık pozisyon oluşuyor ve bu pozisyona gelecek kişiyi seçmek size kalmış. Bir alt seviyedeki adaylar yetenekli bir çalışan ile onun kadar yetenekli olmayan kardeşiniz. Eğer kardeşinizi yükseltirseniz işi altta kalan adam kadar iyi yapamayacağını ve tüm sisteme zararı olacağını biliyorsunuz. Ne yapardınız?

* Son olarak da Kevin Carter'ın hikayesini biliyor musunuz? 1994'te Kevin Carter aşağıdaki fotoğraf ile Pulitzer ödülü aldı. Fotoğraftaki zayıflıktan ölmek üzere olan kızın birkaç kilometre ötedeki Birleşmiş Milletler Kampına ulaşmaya çalıştığı sanılıyor. O dönem tüm gazeteciler ve fotoğrafçılar bulaşıcı hastalıklar nedeni ile insanlara dokunmamaları konusunda sıkı sıkı uyarılıyorlardı. Kevin Carter kıza kampa ulaşması için yardım etmedi. Kızın sonu bugün de bilinmiyor. Carter bunun için büyük eleştirilere maruz kaldı ve ağır depresyona girerek kamyonetine egzos vererek intihar etti. İronik bir şekilde fotoğraf Afrika'ya maddi yardım sağlayan yardım örgütlerine büyük miktarda para girmesine neden oldu.
> Kevin Carter'ın fotoğrafı
> Manic Street Preachers'tan Kevin Carter

Günün Kelimesi

mürtı
(isim) (Eğer ses ulaması yapılmak istenmiyorsa "martı gibi müdür" şeklinde de kullanılabilir) Olaylara ortadan dalan, yüksek ses yapan, herşeye pisleyen ve giden müdür modeli. (Örn:
- Yeni müdürünüz nasıl?
- Tam bir mürtı!)

Yapılmayacak Dediysek Yapılmayacak

Tahminen ebeveynlerimizin sıkıcı sonbahar akşamlarımda yapacak birşey bulamamasından dolayı içinde bulunduğumuz haftalarda sapır sapır doğumgünü kutluyoruz. Artık doğumgünü organizasyonunda profesyonelleşmiş biri olarak kendime buradan hatırlatmalar yapıyorum...

* Doğumgününe gitmek için açık büfe yemek çıkartan bir restoranda buluşulmayacak. Hayır buluşacaksak da söylenecek doğum günü sahibine o kadar pasta, börek, çörek yaptırmasın zavallı.
* Bülent bi' daha bi' yerden alınmaya çalışılmayacak, kendi gelsin eşşek sıpası.
* "Pastayı yol üzerinden alırız" cümlesini söyleyen kişi aklı başına gelene kadar şöyle temiz bir dövülecek.
* Serkan'a votka verilmeyecek.
* PS2'de grup oyunu olmadığı için Wii ya da GameCube unutulmayacak.
* Kazım ve yemek tabağının arasına girilmeyecek.
* Açken pasta alınmayacak, "bize bir pasta yetmek birkaç tane mi alsak" cümlesini söyleyen kişi aklı başına gelene kadar şöyle temiz bir dövülecek.
* Serkan ve Özkan yan yana getirilmeyecek, mümkünse ayrı odalarda takılsınlar.
* Evde doğumgünü sahibi beklerken, son dakikada hediye mi alsak gazına gelip dükkan dükkan dolaşılmayacak. Keza belli bir yerden sonra hediye almayı unutup kendine giysi beğenen bir grup haline geldiğimiz unutulmayacak.
* (Az) Alkollü araba sürülmeyecek, tüm hız tümseklerinin üzerinden uçma denemesi yapılmayacak.
* Özkan'a kesme şekeri paketi verilmeyecek yoksa aşağıdaki gibi durumlar oluşabiliyor.

İyi Ki Doğdun Robo

Zaman Katli

Oyun: Extreme Pamplona (Almanya gereksiz zor, İsviçre'deki adamların "hoppa" diye bağırması süpermiş, sondan bir önceki iki ülke de çok gıcık geçemedim ve baydım)
Oyun: Double Wires (Rekorum 96.47 yard)

Uygulama: Crazy Rabbit
Uygulama: Desktop Blues Man
Uygulama: Mr.Picasso Head

Okuma: Chuck Palahniuk'tan Alıntılar
(More and more, it feels like I'm doing a really bad impersonation of myself.)
Okuma: ACME Catalogue
Okuma: 10 Most Puzzling Ancient Artifacts

İzle: Play (Sonu güzel)
İzle: Low Morale (Müthiş)
İzle: People's Mario

Bakılası: A4 Papercut
Bakılası: Nick Brandt Afrika Fotoğrafları

İstek Şarkı

Şarkıların sözlerini Türkçe'ye çevirmek sanki defterlere Blue Jean çıkartmaları yapıştırmak gibi liseden kalma bir alışkanlık gibi geliyor insana. Ama işte günün mood'umu yansıtan istek şarkısı; Sick Puppies - All The Same.

İçindeki bozukluğu tamir etmek
Umrumda değil, cesaret edemem.
Zaten eninden sonunda bana
Nelere kadir olduğunu göstereceksin.
...
Hadi bana yeniden gideceğini söyle
Biliyorum ki geri döneceksin
Yaralı kalbin elinde
Ve seni yine olduğun gibi kabul edeceğim
Ve herşey yeniden başlayacak

18 Temmuz 2007 Çarşamba

Hıncal Abi bizi sinemaya götür!

Geçen Başar ile Hot Fuzz'a gidip acayip eğlenmiştik. Simon Pegg ve ekibi çok müthiş. Bu İngiliz komedi dehaları favori filmlerimden olan Shaun of the Dead'i, Spaced dizisini ve Big Train'i yapan adamlar (Big Train'in favori skeçlerimi toparlamıştım bir aralar). Koray da bana MSN'den bu yazıyı gönderiyor. Şimdi tabiki Hıncal Uluç İngiliz komedisinden ne anlar ya da ilahi Hıncal Abi bizi sinemaya götür!

Rakamlarla Geçen Hafta

* Bir arkadaşa ALTI dolgu yapılırken, oturdum seyrettim, baya bi' sürdü.
* Beceriksiz Central Hospital'da İKİ kere kanım alındı (ilki hemoliz olmuş) İKİ kere de röntgenim çekildi (ilki çıkmamış).
* Bunları yazınca farkettim ki İKİ kere İKİ farklı hastaneye gitmişim.
* Hiç ummadığım bir ortamda WoW oynayan BİR Pakistanlı ile tanıştım.
* Sonunda PC'me BİR oyun yükledim, PS2'mi de BİR kez açtım.
* BİR doğumgünü daha organize ettik, yeter artık doğmayın!
* Tatilime ON ALTI gün kaldı.

Hayal Kırıklığının Gücü

Acılarımı hep unuttum. En yakınımın ölümünden, beni haftalarca hastanede yatıran fiziksel acılarıma kadar hiçbirinden iz kalmadı. Terkedilmeleri hep unuttum. Beni zamanında o kadar süründüren tüm bu süreçlere şimdi duygu kıpırtıları olmadan geri bakabiliyorum. Korkularımı hep unuttum. Korktuğum herşey gelip geçti, canımı yakanlar, canımı sıkanlar bile hep gerilerde kaldı. Aşklarımı hep unuttum. Bugün yanımda olmayan tüm aşklarımın kırıntısı bile içimde kalmadı. Mutluluklarımı hep unuttum. Bugün canım sıkkın olduğunda dünün hiçbir mutlu anısı yüzüme gülümseme koyamıyor.

Ama hayal kırıklıklarımı bir türlü unutamıyorum. Hayatımda elimden kaçırdığım her fırsat, her kişi, her an, beklemediğim tüm başarısızlıklar, bunu nasıl yapar dediğim tüm insanlar, hepsi bir hayalet gibi beni izliyor. Diğer herşey zamanla solarken, hayal kırıklığı nasıl olur da bu kadar kuvvetli olabilir...

Günün Kelimesi

yorum kusmak
1. (fiil) Siz hiç ummazken bir kişinin bir konu hakkında fazlası ile fikri olması ve bunları bir çırpıda sizinle paylaşması. (Örn: Adama sorduğuma bin pişman oldum, üzerime yorum kustu.)
2. (fiil) Size çok yakın birinin komik bir şekilde blog'unuzdan yeni haberi olması ve baştan sona kadar okuyup tüm girişlere yorum yazması. (Örn:
- E hadi çıkalım daha Bostancı'ya gidip dürüm yiyeceğiz.
- 10 dakika daha ver, birkaç yorum daha yazıcam!)

Ya İşim Bir Makine İçinden Çalışmamı Daha Cazip Kılıyorsa?











17 Temmuz 2007 Salı

İlk Konuk Yazar

İlk konuk yazarın ilk girişi ile 2 günlük sessizlik de bitmiş oldu. Ahmet sık sık girip bi'şiler yazar mı allah bilir ama ara ara gelip "ce-e" diyeceği kesin...

Dişçi Macerası

16 Temmuz gecesi Zercanzercan'la gittiğimiz dişçi dişime 6 dolgu yaptı.
Allah onun belasını versin!

İlk Siyasi Giriş

Haftasonu Hatırası

Sessiz Pazartesi

You Have Killed Me
You Have Killed Me

15 Temmuz 2007 Pazar

3 Kişi

İşte size gerçekten hastalıklı bir teori; Hepimiz hayatta aslında 3 kişiye aşık oluyoruz.

Bunlardan ilki bizi koşulsuz seven. Öyleki o bizim için sanki kendi duyguları olmayan, ne kadar incitirsek incitelim geri dönünce hep affedileceğimiz, sevgisini kazanmak için uğraşmamız gerekmeyen kişi. Onu cebimizde tutarak aldatmak, incitmek ve hayatta ilerlemek için güç alıyoruz.

Bunlardan ikincisi asla layık olamadığımız. Öyleki bizimle bir bağı varmış gibi görünmesine rağmen bir türlü bir parçamız olamıyor. Hep sevgisine, saygısına layık olmak için uğraşıyoruz, o ise sürekli başka arayışlar içinde bize acı çektiriyor. Ne yaparsak yapalım ona bir türlü kendimizi beğendiremiyoruz, yaranamıyoruz. Tüm bunlara rağmen de ondan bir türlü kopamıyoruz, sırtımızı dönemiyoruz.

Bunlardan üçüncüsü en optimum çözüm olan. İlkini yiyip bitirdikten ya da ikincisinin elinde acı ile şekillendikten (ya da ikisi birden) sonra kafamızdaki aşığın gerçekte varolmadığını anladığımız an, ona en yakın olanı ya da yaşamak istediğimiz hayata en uygun olan kişiyi aradığımızda bulduğumuz kişi. Eğer ona kafamızda değer veremezsek mutsuz bir hayat geçiriyoruz, eğer ona hataları sevapları ile alışırsak ve seversek biraz da olsa huzuru buluyoruz.

Ama işte anahtar nokta; eğer dikkat ettiyseniz ilk tanımlanan 2 kişiden birinin yerini anneniz diğerinin yerini de babanız dolduruyor (hangisinin hangisi olduğu değişebilir).

Eğer bu yerleri başarı ile doldururlarsa siz hayatta üçüncü yeri doldurmak için birini arıyorsunuz. Yok eğer dolduramamışlarsa belki de işte o zaman tüm tanımlar birbirine giriyor, arayışlar garipleşiyor.

14 Temmuz 2007 Cumartesi

Musluk

Hastaneye gidip damarınıza bir kan musluğu takıldığında hayatınızda geri kalan herşey birden küçülüyor ve önemini kaybediyor.

13 Temmuz 2007 Cuma

Günün Kelimesi

maymun banyosu
(isim) Suyun altına girdiğinizde sıcaktan size "u u u u, a a a a" gibi sesler çıkartan banyo. (Örn:
- Hayırdır, her tarafın kızarmış.
- Sabah maymun banyosu yaptım.)

Haftasonu Planları ve Gerçekleşme Olasılıkları

* Meğerse bu ağrı apandisit çıksın ve ameliyat ol. (OLASI)
* Başar ile Hot Fuzz'ı gör (YÜKSEK), Meksika yemeği ye (OLASI), daha da bi' hastalan. (YÜKSEK)
* Son kalan freelance işini de yap, bitir. (DÜŞÜK)
* Tüm haftasonunu evde malak gibi yatarak geçir. (YÜKSEK)
* Bir gece dışarı çık, insanların çağrısına uy. (DÜŞÜK)
* Plansızlık içinde aptal aptal vaktini boşa harca. (ÇOK YÜKSEK)
* Serra ile cheesecake dersi al. (OLASI)
* Bilgisayarını artık formatla. (OLASI)

Gashlycrumb Ufaklıkları

Gashlycrumb Ufaklıkları
(Yazan ve Resmeden: Edward Gorey)
(Çevirmeyi Deneyen: Ben)




A Amy için merdivenlerden düştü


B Basil için ayılar yedi onu


C Clara için eridi gitti


D Desmond için kızaktan fırladı


E Ernest için boğazına şeftali kaçtı


F Fanny için bir sülük emdi bitirdi


G George için halı altında boğuldu


H Hector için serserinin biri işini gördü


I Ida için nehirde boğulan


J James için yanlışlıkla kül suyu içen


K Kate için balta parçaladı


L Leo için birkaç raptiye yutan


M Maud için denizde sürüklenmişti


N Nevilli için sıkıntıdan nalları dikti


O Olive için tığ ile koşuyordu


P Prue için kavgada canına okundu


Q Quentin için bataklığa battı


R Rhoda için alevler yuttu


S Suzan için nöbetler onu bitirdi


T Titus için parça parça uçuşan


U Uma için lağıma düşen


V Victor için tren altında kalan


W Winnie için buza saplandı kaldı


X Xerxes için fareler ziyafet çekti


Y Yorick için kafası içine girdi


Z Zillah için baya bi' Cin içmişti