23 Haziran 2007 Cumartesi

Sıradan Bir Cuma Gecesi

Yarısına kadar votka dolu olan bardağın kırılması ile kendine geliyorsun. Barış hemen yeni bir bardak istetiyor. Loş ışık, sıcak ve yüksek sesli tekno seni bunaltmış. Çevrendeki görüntüler yavaş yavaş referans noktasını kaybedip dönmeye başlıyor. Dolu bardağı alıp hızla içiyorsun. Artık çıkmak istiyorsun. Zar zor Sadık'ta kalan para üstün aklına geliyor. Para üstünü almak üzere bara seyiriyorsun. Flaş! Tanımadığın bir sokakta bekliyorsunuz. Yanındakiler nargile içmek istiyor. "Evet ben de bir Türk kahvesi içerim." Konuşan sen miydin? Miden ağzına geliyor ama neyseki kusman mümkün değil. Flaş! Sokağın kenarındaki bir masada oturuyorsun. Elinde bir kaşık var. Dünyanın en kötü çorbasını içiyorsun. Ahmet bağıra bağıra Bülent'e arabalardan bahsediyor. Gözün ilerideki sokak köşesine takılmış. Sanki birini bekliyormuşsun da kimi beklediğini unutmuşsun gibi. Flaş! Arabadasın. Biri arabayı sürüyor. Elinde bir telefon var. Telefonun diğer ucunda Bülent birşeyler bağırıyor. Telefonun eline nasıl geldiğini merak edip Ahmet'e uzatıyorsun. Uyumaya devam et. Flaş! Evde, küçük odanın yatağındasın. Yalnız değilsin. Ama sarhoş olmanın en iyi anını yaşıyorsun; sadece birkaç saat için de olsa dünyadanın tüm yükünü omuzlarından atıp herşeyden vazgeçtiğin o dakikalar. Sabah kötü bir başağrısı ile uyanacağını bile bile kendini uykuya bırakıyorsun.

Hiç yorum yok: